25 Şubat 2017

“ŞAİR AĞLADIĞINDA MISRALAR SUSAR”


Misbah HİCRİ
“ŞAİR AĞLADIĞINDA MISRALAR SUSAR”
Her şiir samimi bir itiraftır. Her mısra ezber bozan, hafızayı tazeleyen duyguların şahikasıdır. şiir okundukça sınırları ihlal eder, dağları zorlar… Devrimci bir ruhla serzenişte bulunur, sevdayı sorgular, kodların şifresini bozar… Merhameti tetikler, barışa ses verir ve ben varım demesini bilir…
Halil Doğan’ın ilk şiir kitabı “Tevn Yayınları” arasında 2015 martında çıkmış. Adım adım kitapçılara ulaşırken şiir sevenlerin yüreğiyle buluşmaktadır. Büyük özen gösterilmiş ve bir gergef gibi işlenmiş kelimeler bir tevnın kuruluşunda gözlere estetik katarken, bir kirkitin hamaratlığı ile işlenmiş, her mısra ayrı bir solukla nakışlandırmış, dokunulmuş ilmek ilmek. Sözün akıcılığını, canlılığını kan ve gözyaşına rağmen durmak bilmez bir coşku içinde…
Halil Doğan’ı tanımakta fayda vardır. Şanlıurfa-Bozova-Kevik köyünde 1972 yılında dünyaya merhaba demiş. İlk, orta, liseyi Urfa’da bitirir. Eskişehir Anadolu Üniversitesi İ.İ.B.F Sağlık Kurumları işletmeciliği ve İşletme Bölümünden mezun olur. Halen bir iş yerinde muhasebeci olarak çalışmakta. Gap Ekspres Gazetesi ve Çağdaş Fırat Gazetesinin yayın yönetmeliği, Urfa’da yayınlanan Haber Aktif’de yazılarını sürdürür. Daha sonra Olay Gazetesinde köşesinde makale, deneme çalışmalarını sürdürmektedir.
Kitabın ilk şiiri kitaba isim olmuş. Onun için şiirin başlığını yazıma başlık aldım. Kitap 80 sayfadan oluşmakta, hemen her sayfada bir şiire yer verilmiş. Şiir onun yüreğini yangın yerine çevirmiş. “Zulüm katar katar”, deyip sürdürüyor ve döküyor gözyaşlarını. Tüm olumsuzluklara, açlık ve sefalet onun çocukluğuyla başlıyor. Yaşamın öteki yüzünü irdelemeden edemiyor. İşte ondandır mısraları arasında birer isyan bayrağı dikilidir. Demek sırça saraylarda oturarak şair olunmuyor. Acıların çocuğu olmak gerek…
Mabetler coğrafyayı kuşatırken onların yasaklı dili acı akıtan bir çeşme… Mısralar Mezopotamya’nın yaşama can veren düzlüklerinden isyana duran ellere birer mesajdır. Aşk için söylenen her söz Mem u Zin’nin sevdasından nara yanmış. Ferhat’ın kazması yerine kalem tutmuş eli inceden ince deliyor zulmün bağrını…
Şairler kadar okurlarda mısraların içeriğini sezer, gönül teline bağlar mısraları. Mısralar koptuğu zaman okurun gönül teline bağlı mısralar kopuverir. Bir tespihin tanesi gibi dağılır kelimeler, mısralar… Şiiri yüreğinde hissetme adına Halil Doğan’ı anlamak için okumak lazım. Onun göz nuru ve yüreğinin sesini emmek gerek…
Şairin mısralarından onu Kürt olduğu ve dilinin yasaklı olduğu kolayca anlaşılıyor. Büyüdüğü sokaklarda okuduğu okullarda belleğine işlenen imgelerle Kürtçe düşündüğü ve Türkçe yazdığı kolayca görülüyor. Onun dili ulu orta vurulurken orta yerde o boynu büyük yüreğinde saklıyor. Yüreğinden akan kan sızmasından kurulduğu anlaşılıyor mısraların.
Aynı coğrafyayı paylaştığımız Halil Doğan’la aramızdaki fark sadece yaş… Çünkü faili meçhulleri yaşamış, bedeninden can vermiş. İsimleri kütüklere kayıtlı olmalarına rağmen kayıp gitmeleri yıldızların bıraktığı iz kadar bile gerisinden kalacak bir varlığa fırsat vermemişler. Geride kalan göz yaşı ve acı…
“Dayan ve yıkılma” tavsiyesini sürdürürken künyesinin coğrafyayı titretmekte umut tohumlarının onun gönlünde bir başka bahara yeşermesi için sınırları zorlamakta olması onun yaşama azmini göstermektedir. “Yaşamak direnmektir” şiarına çiçekler açsın diye bekledim” deyip susmaz gürül gürül mısralar arasında akıtır sevdasını…
Gerçeklerin mısralarda ses bulduğu kendisi yetmez çevresinin yaşamını şiirlerde seslendirdiği gözlemleri bakışı ve duyguları ile büyük haz katmaktadır. aynı zamanda amatör olarak fotoğrafçılık yapan Halil Doğan güzel sanatlarla yoğrulan biri… Fotoğraf ve köşe yazarlığından sonra ilk şiir kitabıyla edebiyat dünyasına adım atması yaşamında yeni bir sayfa açarak çalışmalarıyla kendini ortaya koymaktadır.
Sanat dallarında keyif almış olacak ki bu kadar uğraş vermekte… Nasıl ki fotoğrafta yazıda kendini farklı kılmak için uğraş veriyorsa şiirde de bir ayrıcalıkla saltanat süren zulme meydan okuyor. “Gılgamışın ardından bin yıllık çığlık” şiiri iki sayfadan yer edinmiş. Tarih aşk ve barışı sorgulayan bir sesleniş içinde. Zulüm sevgiyi kahramanlıkları hepsini bu şiirde toplamış. Direnmeyi hüznü yazmadan zaten şair olunmaz. Tüm bunları bir arada ahenk vererek dikkat çekici olmak başlı başına bir yetenek…
Her şair geniş bir okura sahip olması için yıllar gerekli. Onun için bir çok şair ya şiiri bırakmış ya da kitap yapma gereği duymamış. Şiir yazarken hep kendime sorarım. Çıtayı yükseltebiliyor muyum? Binlerden on olmak yüz olmak…