22 Mayıs 2019

1 Mayıs İşçi Emekçi Bayramı

Emekçiler üretim güçlerini siyaset alanına da taşımaya ve güç birliğini sağlamak için özgürce şarkılarını söylemelidirler.
1 Mayıs tarihsel olarak acıların yaşandığı bir gün olarak her zaman hatırlansın diye emek ve işçi bayramı olarak kutlanmaktadır.
4 Mayıs 1886'da Amerikan İşçi Federasyonu (AFL) 15 saatlik çalışmanın 8 saate indirilmesi için Chicago'da Haymarket alanında bir toplantı düzenliyor ve polis bomba kullanarak bu toplantıyı dağıtmak istiyor. İşçilerden ve polislerden 14 kişi ölüyor. Sorumlu olarak dört işçi lideri yargılanıyor ve 1887 yılı Kasım ayında asılıyor. AFL 1888 yılında 8 saatlik çalışma günü kabul edilinceye kadar her yıl 1 Mayıs'ta grev yapılmasını kararlaştırıyor. 1889 yılında Paris'te toplanan 2. Enternasyonal 1 Mayıs'ın işçi sınıfının birlik, mücadele ve dayanışma günü olarak kutlanmasına karar veriyor. Bizde ise 1 Mayıs 2008 yılında Bakanlar Kurulu kararı ile “Emek ve Dayanışma Günü” olarak kabul edildi ve ulusal bayram ve genel tatil yasasında yapılan değişiklikle resmi tatil ilan edildi.
İşçi bayramı olarak tüm dünyada kutlanan özel günlerden birisi olarak kutlanmakta. İşçi sınıfı kendi doğallığında emeğin haklarını mücadele ve dayanışmayı öne çıkartarak sermayenin programı karşısında emeğin programını 1 Mayısta alanlara taşımak emekten yana siyasetin, emekten yana sendikaların asli görevidir.
Ülkemizde emek örgütleri, şu anda maalesef, devletin ve sermayenin dönüşüm sürecine karşı kendini yeniden yapılandırmaktan imtina etmiş durumda.
 Klasik ve bildik mücadele yöntemlerini aşacak irade gösteremiyorlar.
 İktidarın emeğe yönelik saldırılarını, ülkede olup biten demokrasi dışı gelişmeleri bir bir sıralamak önemli bir şey söylendiği anlamına gelmiyor.
 En bilinen gerçekleri sıralamak ve giderek mağdurluğa ''sığınmak'' mücadeleyi ortaya bırakmaktır.
Mevcut sendikal işleyiş emek hareketin geleceğini, yeniden yapılandırılmasını sürekli erteleyerek işlevsiz bürokratik yapılara dönüşmüş durumdadır.
Emekçi mücadeleyi sığlaştırırken, öneri ve tartışmalara kendini kapatarak suskun bir üslupla eleştirilerin önünü kesen bir yerde duruyor.
Son zamanlarda; sınıfsal mücadelenin olduğu her yerde, sürgünler. Bazı farklı sendikalar arasında sınıfsalın dışında bir hesaplaşma alanında düşüşmüş durumda.
Özelikle; mevcut iktidarın saflarında yer alan sendika babaları ve onların güdümündeki bireylerde bunu görmekteyiz. 
Ama unutmamak gerekir ki, bu mücadele hak arama mücadelesi olmalıdır.
Emekçiler açısından 2019 giden yol uzun mu, kısa mı olacak çok bilinmese de demokrasi mücadelesi emekçilerin esas gündemini belirlemelidir
Özelikle hak arama mücadelesi ve Türkiye'nin demokratikleşmesi sancılı bir süreç içerisinde. Bunu aşmanın en iyi yolu ortak mücadele yolunda birlik olmaktır.
Ortadoğu'daki durum daha vahim ve o kadar da işçi ve emekçinin sömürü çarkında dövülmesine ve işçiyi açlığa mahkûm kılmakta.
Ülkemizde ki durum; siyasi iktidarın ayakta kalabilmek için tutunduğu milliyetçi dal işçinin ve emekçiyi açlığa mahkûm etmiş durumda. İşçiler vicdan ile emek sömürü arasında bir tercihe zorlanmış durumda…
Umarım; teninde sömürü damlamayan bir yaşamın olduğu,  emek dünyası görmek dileğimle. 

Annem ve Anneler Günü

Baharın düşleri, sizinle anlam bulurlar güzel anneler… Dünyanın en fedakârıdır anne. İlk öğretmendir, ilk sevgi pınarıdır ve sonsuza kadar hiç bitmeden sürendir. Bir kardelen çiçeğinin umudunu taşır her zaman anne. Her zaman fedakâr ve gönülden hisseder, evladının acısını.
Bir ömür boyu, tüm zorlukları çeker ve o zorlukların yegâne taşıyıcısı annedir. Evladının gözlerinde akan gözyaşında annenin gizemi saklıdır. Beşikten başlar öğretmenliği onun verdiği eğitimle dünyaya bakar çocuğu. Sevgi pınarı hesapsızdır ve umutludur her zaman. Bir kelebeğin umudunu taşır, yılara ve hayatın ırmağına doğru anneler. Sözcükler onları anlatamaz ve ifade edemezler. Tüm özlemlerin ve ayrılıkları anneler yaşar. En büyük başarıların kaynağıdır anneler. Mutluluk doludur anneler.
Yılarca nasırlı eleri ve göklerdeki mavilikleri taşır çocuğunun hayatına. Kadındır, annedir, eştir, abladır, kardeştir, ninedir, haladır, teyzedir, bazen yardır ve en büyük dosttur, ömrünü, yılarını verir sevdiğine. En büyük sömürüye onlar maruz kalır, bazen bir lokmaya muhtaçtır.
Emeği sömürülür bütün diyarlarda. Öretir ve sömürülür emeği Kuala i beladandır. Acıları ve gözyaşları hep aynıdır. Savaşlar ilk önce anneleri gönülden yaralar ve savunmasız bırakır… Ne acılar çekmiştir ve bağrı yanıktır. Yılların yorgunudur. Annelik, bir yaşam deryasıdır. Üretim doludur, emek doludur. Sevgi doludur kalbi.
En büyük acıların mirası, onlara bırakılır. Sesiz ve derinden yaralar açılır kalplerinde… Feryat figanı annelerindir. Onur saygıyı onlar bilir. Berdele onlar kurban verir. Töre denilen canavar bir onlar yutar, Ayşe’dir, Fatma’dır, Berfin’dir ve daha niceleridir. O annedir kalbi yufka ve sevgi doludur. Bu sevginin ve mutluluk abidesinin hiçbir zaman bitmemesi deliğimle.
Annemin aramızdan ayrılışın birinci yılında, baharın tüm çiçekleri olan…
Tüm annelerin anneler günü kutlu olsun.

Maneviyattın bittiği yerde… İntiharlar!

Her intihar ardında bir gerçeği taşır bilinmeze doğru. Son yılarda, gençler arasında giderek yaygınlaşan, intihar olayları en çok bölgemizde cereyan etmektedir.
Rakamsal olarak, giderek korkutucu boyuta ulaşan intihar etmek ve özkıyım ( intihar) "İnsanın kendi kendisini cezalandırma veya kendisini kasıtlı olarak dünyadan ayırmak için girişilen eylem" olarak tanımlanmakta ve "diğer bir deyimle insanın yaşamına son vermek amacı ile yaptığı ve başarı ile sonuçlandırdığı patolojik bir davranış" olarak yorumlanmaktadır.

İntiharların başlıca nedenleri nedir.
1 - Aile içi şiddet: Alkol ve uyuşturucu gibi vs kullanımı olan bireylerde daha çok görülmektedir
2 - Kendisini topluma ve aile bireylerine ifade edememe: Yaptığı her iş yada fiiliyata toplum ve ailesi tarafında kabul görülmemesi, kişinin kendisini toplumdan dışlanmış olarak görmesi.
3 - Toplumda kadına biçilen rol: Berdel olma, başlık karşılığında verilme vb. gibi etmenler…
Bölgemizde var olan feodal yapı kıskacında olan gençlerde görülen intiharlar vakalarını da bu kategoride gösterilebiliriz.
İstatistiksel olarak; Dünya Sağlık Örgütü, 2000 yılında tüm dünyada 1 milyon kişinin hayatına son verdiğini rapor etmiştir. ABD'nin Ulusal Zihin Sağlığı Enstitüsü'nün verilerine göre 1999 ila 2016 yılları arasında intihar eden kişilerin sayısı, 100.000'de 10.5'ten 13.4'e çıkarak %28 artmıştır. Dünya Sağlık Örgütü’nün yaptığı başka bir açıklamaya göre son 45 yılda intihar oranı %60 artmıştır! Ulusal Zihin Sağlığı Enstitüsü'ne göre, erkekler arasındaki intihar oranları (2016'da 100.000'de 21.3), kadınlarınkine göre (2016'da 100.000'de 6) neredeyse 4 kat fazladır! Bunu şöyle de izah edebiliriz: Her 3 saniyede 1 kişi intihar girişiminde bulunuyorken; her 40 saniyede 1 kişi intihar ederek ölmektedir!
Yukarıda birkaç başlık altında sıraladığımız intihar nedenlerini çoğaltmak mümkündür. Tüm nedenlerde dışarıdan bir etkinin, baskının varlığı görülmektedir. İslam’ın intihar olaylarına bakış açısı net ve kesindir… Hangi şartlar altında olay gerçekleşirse gerçekleşsin İslam, intiharı kesinlikle yasaklamıştır.
İntihar Edenler cehennemde de aynı yolla cezalandırılacaktır. Hayber savaşında aldığı yaralara dayanamayarak kılıcı üzerine yatıp intihar eden Kuzman’ın, İslam dininde çarpıcı bir örnek olarak anıldığını belirten din âlimleri, intihar eden kimsenin bu fiili hangi usulle gerçekleştirmişse cehennemde de aynı tarzda ceza göreceğini değindi. İslam âlimleri , ‘‘Kendini bir dağın eteğinden atarak öldüren kişi cehennemde sürekli azaba atılacak, zehir içerek intihar eden kimse, cehennem ateşinde zehir kadehi elinde sonsuza kadar zehir içerek azap çekecek, bıçakla kendini, öldüren kimse de cehennemde aynı yolla ceza görüp acı çekeceklerdir.
İntihar, İslâm'ın haram kıldığı büyük günahlardan birisidir. Bir Müslüman’ın kendi kendisini öldürmesi, başka birisini öldürmesinden daha büyük bir cinayet ve günahtır. Bu sebeple âlimler, intihar edenin cenaze namazını kılınır mı, kılınmaz mı şeklinde ihtilâfa bile düşmüşlerdir. Bu ihtilâf, başkasını öldüren katil hakkında yoktur. Katilin cenaze namazı kılınır.
Kalbinde imanın zerresi olan bir kimse, böyle büyük bir günaha ve kötü akıbete razı olmaz, kendini öldürmeye teşebbüs etmez.
Resûl-i Ekrem Efendimiz, intihar etmenin büyük günah olduğunu pek çok hadîs-i şerîflerinde haber vermiştir. Bir hadîs-i şerif'te şöyle buyurulur:
"Kendini boğarak öldüren kimse, Cehennem için boğmuş olur. Kendini vuran kimse, Cehennem için vurmuş olur." (Buhârî, Cenâiz 84)
Demek oluyor ki Mü'min Te'sirinde kaldığı dünyevî bir hâdisenin zorluğuna tahammül edemeyip böyle büyük bir günahı işlemeye teşebbüs etmemelidir. Zira Allah insanın kaldıramayacağı yükü yüklemez
İntihar etmek, ahlak bakımından da bir suçtur.
İntihar dini inançların zayıfladığı toplumlarda çok yaygındır. Müslüman toplumlarda intiharlar yok denecek kadar azdır. Son zamanlarda ülkemizde sık rastlanılır bir durum alan bu olaylar bizim maneviyatımızdan uzaklaştığımızın göstermektedir.
Hz. Peygamber'in, bıçakla kendisini öldüren kimsenin cenaze namazını kıldırmadığı nakledilir.  Bu olay, intihar edeni cezalandırmak ve başkalarını böyle bir fiilden menetmek amacına yöneliktir. Nitekim Ashab-ı Kiram bu kimsenin cenaze namazını kılmıştır (El-Askalânî, Bulûgu'l Merâm, terc. A. Davudoğlu, İstanbul 1970, II, 276-277). İmam Ebû Yusuf'a göre, intihar hata ile veya şiddetli bir ağrıdan dolayı olmadıkça müntehir üzerine cenaze namazı kılınmaz.
Sonuç olarak, beden Cenâb-ı Hakkın insanoğluna verdiği en büyük emanettir. Bu emaneti, ruh bedenden kişinin kendi müdahalesi olmaksızın ayrılıncaya kadar korumak gerekir. Bunun için de, kişinin rûhî ve fizikî sıkıntılara sonuna kadar sabır göstermesi İslâm'ın amacıdır. Aksi halde intihar etmekle dünyevî sıkıntı ve problemlerini çözeceğini düşünen kişi, hemen intikal edeceği kabir ve daha sonra ahiret hayatında çok daha büyük sıkıntı ve felaketlerle karşılaşır. Hayat, en kötü şartlar altında bile güzeldir. İntiharsız bir dünya dileğiyle…

Ben Mevsimlik Emekçiyim..


Düşlerim dünden karanlık. Gecelerim ışıltılardan uzak, yolum uzun, “balık istifi” konmuşum yürüyen tabutluklara. Emeğimden başka, eder Akçe’si olmayanlardanım. Büyük Şehirlerin kırsalında saklıdır emeğim. Hep dışlandım, aşağılandım. Hep yüz yüze gerçekliğimden öte, sınıflarla adlandırıldım ve yok sayıldım. Asırlardan bu yana, ölümlerle hep günübirlik hatırlandım. Ben, inceden esen yelin esintisinde mutlu olabilen, küçük sevinçlerle yetine bilenim. Toplumsal ara Katmandan gelen ve şekillenen tarım işçisiyim. Konup-göçer göçmen kuşlar bile, yadırgar benim göç üstüne kurulu yaşamımı. İşte bu benim yaşam mücadelem. Ben tarım işçisiyim. Yani güneşi her gün tepemde gören akşam yorgunluktan baygın düşenim.
İş bula bilirsem, gün 12 saat, 8 ay güneşle birleştirmekle başlar yaşam mücadelemiz Kars’tan, Batman’dan, Siirt’ten, Diyarbakır’dan, Urfa’dan başlar ırgatlık yolculuğumuz.  Balık istifi atılırız kamyon kasalarına. Umutlarımız bıçak sırtı gibi keskindir. Kazalar geçit vermez düşlerimizi kurmaya. Ölüm her an yol boylarında bekler pusuda. Çoluk çocuk ve aile boyu ölümle yan yanayız. Gözyaşlarımız sulanır emeğimizle. Umutlarımız eksilmez yollarda. Gençliğiz için evlenme tozpembe bir düştür. Birde başlık parası yıkar bizleri bu yoklukta ve yoksunlukta. Irgatız. Çukurova’da pamuktayız. İzmir’de Aydın’da, Manisa’da zeytin toplarız. Ordu’da fındık emekçisiyiz. Emeğimi bekleyen tenim kara. Tenim gibi bahtım da kara. Cinsiyetim, milliyetim emektir. Kürt’üm, Türk’üm, Arap’ım, Laz’ım, Çerkez’im. Ben emekçi Urfa’da, Diyarbakır’da,  Kahraman Maraş’ta, ordu’da, aydın’da her yerde emekçiyim. Bin yıllardır yaşamışım bu topraklarda. Acılarım hiç değişmedi. Kaderim gibi bebelerimiz doğar, Pamuk tarlaların da.  Küçücük barakalarda geçer yaşamım. Tüm dünyam buraya sığdırılmıştır. 8 ayda Kazandığımı uzun kış gecelerinde tüketirim. Baharla birlikte yeniden başlar hikâyemiz. Yeniden yollara Düşerim. Çocuklarımız Eğitim nedir bilmez. Okula gidenler sadece 3 ay okur. İşte budur bizim geleceğimiz. Nasırlı ellerimizle ile kalem tutmak Yasaklanmış bize. Tarla başları olmuş bizim kaderimiz. Tırnaklayarak kazarız, çapa ile eşeleriz toprağı. Ben milyonlarca mevsimlik işçisiyim. İşsizim aylar boyu. Emeğim sömürülür.  Kimliğim sıfatım yoktur. Basit bir maraba, vasıfsız işçiyiz biz. Emeğim büyük, adım küçük. Ben emeğimin peşinde koşan, sürekli sömürülen, siyasi emellere kurban edilenim. Sırtında hırkası, ağzında sarma sigarası güneşle kardeşim olmuşum. Yazın sıcaklar vurur anlıma. Çatlar dudaklarım. 6.5 milyon tarım işgücünün yaklaşık yarısı Mevsimlik Tarım İşçisiyiz. Yaklaşık %60’ımızın geliri ulusal yoksulluk sınırının altında… Ve her on kişiden biri nüfusa kayıtlı değiliz.  Yarımız Ergen Yaşta Anne Oluyoruz. Anne ölümü riski on; bebek ölüm riski beş kat fazladır. Ve kız çocuklarımızın dörtte biri okul ile tanışmıyor bile. Acılarımız yüreğimizde gizlidir. Elerim katmer katmer nasırlı, saçlarım siyahtır kömürden. Ben emekçiyim.  İşte budur benim çektiğim acılar, çileler ve yokluk benim hayatım olmuş. Felsefemi oluşturmuş. Yargımız budur bizim. Hani yarınlardan umutluyuz. Oruçlu günün, güneş tenlisiyiz Umut alın terimiz bizim…